25 Kasım 2007

Vendetta

Orijinal CD arşivimde (eskiden olan ve sonra hepsini kaybettiğim) vardı... Lise yıllarında ve hatta sonrasında severek dinlerdik. Geçenlerde bir yerlerde buldum, ID taglerini falan misler gibi düzenledim, içimden geldi rapidshare ortamına yükledim.

Hani olur ya, bilen seven 30+ thrashsever birileri varsa buradan buyursunlar:


Vendetta
Go and live... Stay and die (1987 - tüm albüm)


Vendetta
Brain Damage (1988 - tüm albüm)

21 Kasım 2007

Ya varsınız, ya yoksunuz...

(Mediathink dergisi için hazırladığım yazının kırpılmamış orijinal versiyonudur)

Internet, pazarlamayı baştan yarattı. Çok değil, pazarlamaya dair 15 yıl önce bildiğimiz çoğu şey bugün doğru değil... Tüm bunların suçlusu(!) ise Internet...

Geçmişten bugüne, hangi kilometretaşları aşıldı, neler yaşandı da bu noktaya gelindi; tüm bunları hep birlikte hatırlamaya çalışmaktan ziyade günümüze ve geleceğe bakarak yorum yapmayı yeğliyorum.

Yine de biraz kıyas yapmakta fayda var: Bundan 10 sene önce web sitesi, tamamen IT işiydi. Neticede işin içinde bilgisayar ve “acayip yazılımlar” vardı. Server, domain, ISP, browser ve saire; yeterince karmaşıktı ve bunu halletse halletse IT departmanları hallerdi. Zaten ne gerek vardı; web sitesi dedikleri, “online kartvizit”ten öte bir şey değildi...

İşte hem dünya hem de Türkiye o günlerden bu günlere geldi... İnternet konusundaki yönetimsel çalışmaların, sırf işin içinde ‘bilgisayar teknolojileri’ olduğu için bilgi işlem departmanlarına devredildiği günler ne mutlu ki artık geride kaldı. Günümüzde markalar, web tabanlı projeleri, ‘entegre pazarlama iletişimi’ çalışmalarının önemli bir parçası olarak görmeyi öğreniyor gibiler…
İnternetin aslında bir ‘pazarlama iletişimi aracı’ olduğunun en sonunda ‘öğrenilmesi’ sayesinde, bu yaklaşım yerini artık doğru yapılanmalara bırakmaya başladı.

Markaların, kendilerine uygun ve doğru bir yapı oluşturabilmeleri için öncelikle İnternet merkezli çalışmalarında nasıl bir strateji uygulanacakları konusunda net kararlar vermeleri gerekiyor. Günümüzde İnternetin sunduğu olanaklarla yapılabilecekler neredeyse sınırsız olduğu için, bu vizyon doğrultusunda çizilecek yön de çok önemli… Bir örnek vermek gerekirse, İnternet yoluyla online olarak ürün ve hizmet satacak bir şirket ile algı yönetimi çerçevesinde markasına değer katacak şık ve bilgi yoğun bir web sitesini tercih eden bir şirketin İnternet yönetimi için kurguladığı organizasyon yapısı, insan kaynağı miktarı ve niteliği hiç kuşkusuz ki aynı olmayacaktır. Bunun da ötesinde, pazarlama iletişiminde İnternet mecrasına verilecek ağırlığın miktarı da bu yönetimi etkileyecek unsurlar arasında bulunuyor.

Nasıl bir organizasyon?
Aslında, İnternetin yanlış bir yapı ve insan kaynağı ile yönetilmesi sorunu, tek başına İnternet kaynaklı bir sorun olarak karşımıza çıkmıyor. Zira, etkili İnternet yönetimi için gereken doğru organizasyon yapısı, diğer iletişim çalışmalarının yönetimini de doğrudan etkiliyor.

Öncelikle, ‘pazarlama iletişimi’ faaliyetlerinin başlı başına bir uzmanlık alanı olduğu gerçeğini kabul ederek yola başlamak gerekiyor. İşte buradan hareketle, şirketlerin iç ve dış müşterileriyle temas kurduğu / çift taraflı etkileşim içine girdiği tüm mecraların ve bu mecralara bağlı çalışmaların tek bir merkezden yönetilmesi gereği ortaya çıkıyor. İşte bu merkez, tamamen ‘pazarlama iletişimi’ odaklı çalışmaları yönetecek bir yapı olarak şekilleniyor.

Yukarıda ‘iç ve dış müşterilere temas edilen her nokta’ diye tabir ettiğimiz ve ‘pazarlama iletişimi’ çerçevesi içine giren alanlara kısaca bir göz gezdirelim:

TV ve radyo reklamları, basılı mecralar için ilan çalışmaları, sponsorluklar, PR çalışmaları, tüm basılı ve görsel –diğer- materyaller, kurum kimliği çalışmaları, bayi dekorasyonu, fuar ve benzeri etkinlikler, POP materyalleri ve tabii ki İnternet!

Pazarlama bakış açısıyla, tek elden İnternet yönetimi
Şimdi de asıl konumuza, yani İnternete odaklanalım… Buraya kadar, hep İnternetin önemli bir pazarlama iletişimi aracı olduğunun altını çizdik. İşte bu nedenle, kurumsal anlamda İnternet yönetiminin, kurumsal pazarlama iletişiminde kullanılan diğer araçlarla birlikte yönetilmesi gerekiyor. Tabii ki, bu konuda yetkin bir insan kaynağı ile…

Şirketlerin büyüklüklerine göre ideal yapı değişiklik gösterebilmekle birlikte, sonuç olarak karşımıza şöyle bir yapı çıkıyor: Şirketin tüm birimleriyle dirsek temasıyla çalışacak merkezi bir pazarlama iletişimi departmanı ve bu departman içinde belli konulardan sorumu birimler... İnternet ve İnternet merkezli interaktif pazarlama çalışmalarının ise, mutlak surette, bu birimlerden birinin tek sorumluluğu olarak tanımlanması gerekiyor.

Günümüzde, bu oluşumun gereğini özümseyen ve benzer organizasyon biçimlerini uygulayan şirketler, interaktif pazarlamadan sorumlu birimlerini e-trade, e-ticaret, e-commerce, e-marketing, e-pazarlama gibi isimlerle adlandırıyorlar. Aslında, şirketlerde yukarıda ifade ettiğimiz bu yapının oluşması bir ‘seçenek’ değil, bir ‘zorunluluk’ gibi görünüyor. Özellikle de İnternet özelinde yapılabilecek çalışmaların kapsamı dikkate alındığında…

Internet mecrasını yönetenler...
Böyle bir yapıda, İnternet ve interaktif mecralardan sorumlu birimin bazı sorumluklarına kısaca bir göz gezdirelim:


» Tüm İnternet odaklı çalışmaları yaratıp uygulayacak ajans(lar) ile ilişkilerin yürütülmesi
» Şirket / markanın web sitesinin iş ve iletişim hedeflerinin belirlenmesi ve bu doğrultuda bir web sitesi hayata geçirilmesi
» Web sitesi yayınının denetimi, yönetimi ve beslenmesi
» Site güncellemeleri ve siteyi besleyecek bilgilerin derlenmesi konusunda kurum içi bilgi akışının sağlanması ve koordinasyonu
» Süregelen iletişim çalışmalarının interaktif mecra için uyarlanması ya da buna paralel yeni konseptler tasarlanması ve uygulanması
» Çeşitli interaktif uygulamalarla birebir pazarlama için hedef kitle verisi toplanması ve CRM veritabanı oluşturulması / yönetimi
» Online medya planlaması
» Sektörün ve rakiplerin İnternet mecrasındaki faaliyetlerinin takibi ve analizi
» Orta ve uzun vadeli İnternet stratejilerinin belirlenmesi
» Performans değerlendirme ve raporlama
» Veritabanı analizi ve hedefe yönelik interaktif birebir pazarlama projelerinin tasarlanması ve uygulanması

Bu departman içinde görevlendirilecek insan kaynağının önemi de unutulmamalı… Bu kaynakların,

» İletişim ve pazarlama alanında donanımı olmalı
» İnternet ve ‘internet kanalıyla kurumsal pazarlama iletişimi’ hakkında bilgi birikimi olmalı
» Bilişim konusundaki değil, iletişim veya pazarlama alanındaki uzmanlıkları öncelikli önemi taşımakla birlikte aynı zamanda internet ve bilgi teknolojileri konusunda da donanımlı kişiler bu pozisyon için daha uygundur.

Online mecra ve yol haritası...
Türkiye, internet kullanıcısı sayısı açısından dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri. 2005 kesin rakamları 16 milyon civarlarındaydı, bugün 20 milyonun üzerinde olduğunu biliyoruz... Penetrasyon ise henüz çeyrek düzeylerinde, bunda da iş yerlerindeki bağlantıların çok çok büyük etkisi var. Bu da iki önemli sonuç doğuruyor: Meşhur “ortadirek” segmentinde ve kırsal hanelerde penetrasyon ülke ortalamasının çok altında, ama iş yerlerindeki erişim yoğunluğu dolayısıyla markaların “ağzını sulandıracak” profilde insanlar online durumda!

Geçtiğimiz aylarda yaptığımız ve interaktif kampanyalara katılmış tüm tekil kişilerin profilini ortaya koyduğumuz araştırmamızda bizim için mutluluk verici, reklamverenler için ise ağız sulandırıcı bir sonuçla karşılaşmıştık. 350 bin kişinin üzerinde bir grup üzerinde yapılan araştırmaya göre bu kitlenin %52’si gibi bir çoğunluğu 25 -35 yaş grubunda yer alıyor. Bu grubunun tam %55'i üniversite mezunu. Kadın oranı ise, inanılmaz biçimde, %52... (Sanılan tam tersidir)


Yukarıda profilini ortaya koymaya çalıştığım bu kitleye erişerek onların satın alma kararlarını etkilemeyi istemeyecek bir marka yoktur diye düşünüyor ve başka bir parametreyi daha kısaca irdelemek istiyorum şimdi de: Etki

Küçük ve keyifli bir test yardımıyla şu ‘etki’ ne derecede güçlüdür kabaca bir bakalım… Yanıtlarken samimi olun ve lütfen meslek erbabı olarak değil, son kullanıcı gibi davranın!

1) Bir markaya ait aşağıdakilerden hangisini bakıp inceleyerek daha çok vakit geçirirsiniz?
a. TV reklamını
b. Gazete / dergi ilanını
c. Açıkhava reklamlarını
d. İnternet sitesini

2) Bir marka / firmanın bir ürün ya da hizmeti hakkında bilgilenmek için ne yaparsınız?
a. Telefon ederim
b. Mektup yollarım
c. İnternet sitesini ziyaret ederim

İlk soruyu d, ikincisini ise c olarak yanıtladıysanız bu yazıyı okumaya devam edebilirsiniz…

İnterneti doğru konumlandırmak
Etki üzerinde dururken diğer mecralara karşı kılıç kuşanıyor gibi bir izlenim uyandırmışsam emin olun ki niyetim kesinlikle bu değil; ama geleceğim nokta şudur:

“İnternet, entegre pazarlama iletişimi için kullanılması mecburi olan eşit değerdeki mecralardan sadece biridir”

Anlayan çoktan anladı ama işimizi garantiye alıp biraz daha açalım: İletişim stratejileriniz çerçevesinde mesajlarınızı doğru ve etkin biçimde hedef kitlenize iletmek istiyorsanız, gazete, dergi, outdoor, TV, İnternet ve diğer mecraları, kendi doğalarına uygun yöntemlerle ve dengeli bir ağırlıkta kullanmanız gerekir. Bu denge de markaya, ürüne/hizmete göre farklılaşır. Buradaki diğer bir anahtar cümle de şu: “Doğalarına uygun yöntemlerle”

Gazete ve dergiler için hazırladıkları ilanların aynısını yeniden boyutlandırarak portallarla banner olarak veren marka yöneticileri lütfen beni affetsinler; çünkü buna ‘interneti kullanmak’ demek mümkün görünmüyor! İnternetin en etkin biçimde nasıl kullanılabileceği konusu, zaten bizim gibi ajanslardan yardım alınması gereken 10 puanlık uzman sorusudur, ancak ipucu vermeden de edemiyorum: İnternetin sihirli değneğini kullanın: “İnteraktivite”

Zurnanın “zırt”ladığı yer: Bütçeler
Bakınız, uzun uzun araştırmalar ve verilerle can sıkmak istemem ama ülkemizde hâlâ reklam ve pazarlama harcamalarının yüzde 1-2’si gibi bütçelerle online faaliyetlerini yürütmeye çalışıyor markalar. ABD tarafına kafamızı çevirdiğimizde çift haneler görüyoruz.

Hâlâ “deneyelim”, “test edelim”, “durun daha yavaş yavaş”, “mecradan emin değilim”, “ATL mecralardan şaşmam” gibi tereddütleri sürdürenler için yarın çok geç olacak.

Yine ABD merkezli bir araştırmayla sabittir ki, bütçeyi artırmadan sadece online tarafa ayrılan bütçenin oranını artırmak, marka bilinirliğini artırma konusunda öncekine oranla çok daha fazla etki yaratıyor.

Herkes emin olabilir, Türkiye’de internete pazarlama odaklı bakış açısı, bir çok ülkeden daha iyi durumda. Yapılan işlerin kalite düzeyi de dünya kalitesinde; hatta bazı markalarımız için yaptıklarımız, global anlamda best case olarak gösteriliyor. Ama kesin olan bir şey var: Hem daha iyi ve kaliteli online projeler yaratmak, hem de ülkemizde internete çağ atlatmak için markalara büyük görev düşüyor. Lütfen göz ardı etmeyin, kendinize doğru partnerleri seçin ve online operasyonlara akıllı planlamalarla, kabul edilebilir düzeyde bütçeler ayırın...

İşte yol haritası
Online mecrayı diğer mecralarınızla senkronize tutma, vermeniz gereken tüm bilgileri verme, Google’da doğru arama kelimeleriyle kolayca bulunabilme, ziyaretçilerin sizle rahatça iletişim kurabilmelerini sağlama gibi olmazsa olmaz ilk adımları attıktan sonra markalar, online varlığını kullanarak “kendilerini seven, sadık tüketiciler ve marka elçileri yaratma hedefine doğru yürümelidirler. Bu hedefe giden yol uzun ama keyiflidir:

- Hedef kitleyi kendine çek
- Deneyim yaşat
- Karşılıksız faydalar sun
- Onlara her an ulaşabilme yeteneği kazan
- Eğlendir
- Ödüllendir
- Diyalog içinde ol
- Seni şekillendirmelerine izin ver
- Bire bir, fayda sunan, akıllı online pazarlama yöntemleri uygula
- Sadakat sağla, sev, sevil...
- Online mecrada seni koruyup kollayacak, şövalyeliğini yapacak yüzbinlerce savaşçıya sahip ol!

Unutmayın!
Online platformlar, 24 saat açık nöbetçi pazarlama iletişimi pencerenizdir. Orda ne varsa, o sizsiniz. Orada ya varsınız, ya yoksunuz...

Yapın:
- Online stratejileri geliştirir ve bütçeleri tasarlarken online mecrayı da kendi içinde üçe ayırın. Çünkü bunlar gerçekten farklıdır:
Online communication Online marketing Online advertising
- Online mecrada albeniniz olsun. Göze güzel görünün
- Ama sitenize pazarlama aracı gözüyle bakın; sanat eseri ya da teknoloji harikası olarak değil
- Kafa karıştırmayın
- Tasarım ve içeriğinizle algıyı istediğiniz noktalara odaklayın
- Arandığınızda kolayca bulunun
- Ziyaretçilerin sitede kaybolmalarına izin vermeyin
- Dinleyin, anlayın, mutlaka geri dönün
- Ziyaretçilerin online platformlarınıza katkıda bulunmalarına izin verin, hatta teşvik edin
- Onlara iyi vakit geçirtin, eğlendirin
- Ödüllendirin
- Kendilerini değerli hissetmelerini sağlayın

Yapmayın:
- Ziyaretçilere “kişisel bilgilerini isteyen bir canavar” gibi görünmeyin
- Eğlendirme iyi niyetiyle onları aptal yerine koymayın
- Sitenizde her şeyi aynı anda söylemeye ya da her konuya aynı anda yer vermeye yeltenmeyin
- Diğer mecralarla senkronize olmayı, reklâm filminizi siteye upload etmek ya da gazete ilanını JPEG formatında site açılışına pop-up olarak koymak olarak algılamayın
- “İletişim kurayım” heyecanıyla haftada 2-3 kez e-posta yollamaya kalkmayın. Inbox’lara tecavüz etmeyin
- İnsanları ensesinden tutup zorla içeri sokmaktansa, öyle nefis bir çiçek olun ki etrafınıza tam da sizin işinize yarayacak türden arılar doluşsun...

20 Kasım 2007

İngiltere'de dil okulu...

Bir iletişim penceresinden baktım, bir de başka pencereden... Başka pencereden bakınca zaten "yemişim iletişimini" demekten başka çare kalmıyor.

Efendim konumuz Vodafone'un reklam filmlerinen biri:

Gencimiz yolda bir afiş görür. Afişte "İngiltere'de Dil Okulu" yazmaktadır. Hemen babasını arar. Kampanya varmış, son günmüş, para ister. Patron baba veremez. Halbuki babasının şirketinde çalışanlar Vodafone hatlarını kullansa, mağdur patron baba bu sayede gerçekleşecek tasarruf ile oğlunu kursa yazdırabilirdi...

İletişim penceresinden bakış: Bu manzara sadece bu reklama özgü değil. Globalden dayatılmış bir "merkezisabit" kıyafetle tüketicisin karşısına çıkan ve yerelleştirilmemiş bir lisan ve üslupla konuşan markaların Türk halkına sempatik görünmelerine imkân ve ihtimal yok. Reklamlara da bu soğukluk öyle yansıyor ki... Vodafone bunlardan biri. Aklıma gelen bir diğer örnek de (müşterim olmasına rağmen) Lipton'dur. Ayrıca bu konu gayet derin konudur. Burada nokta.

Diğer pencereden bakış: İş hayatımızdaki tüm fedakârlıkları, patronlarımızın ve ailelerinin yaşam kalitesini yükseltmek için yapıyoruz.

İşte bu pencereden bakınca "yemişim iletişimi" diyesim gelmişti. Bilmem siz ne dersiniz?

14 Kasım 2007

Batsın bu dünya (world)













Koç'u tebrik ediyorum...

Gecikmiş bu tebrik(!) için özür diliyor, caanım Yapı Kredi'den sonra son yılların en sempatik markalarından biri olmayı başarmış Worldcard'ın kurumsal kimliğini de paçavraya çeviren zihniyeti, marka yöneticilerinden ajans kreatiflerine kadar herkesi, şevkatle öpüyorum.

Allah rahmet eylesin...

04 Kasım 2007

Oeh!

Hiç bu kadar uzun süre geçmemişti... Bu kadar zamandır yazmamamın nedeni "Blogger rüzgârının yerine yeni rüzgârlar gelmesi" falan değil, düpedüz "keyifsizlik"...

Halbuki tam da buraya yazılacak o kadar şey geçiyor ki her gün aklımdan. Ama içimden gelmiyor. Zaten hep bu "içimden gelmemeler" yüzünden hayattan müşteki değil miyim sürekli?

Dur

Söylen

Sinirlen

Atalet...

Dur

Söylen

...


"Aman be bari blogu da kapatayım gitsin" gibi bir düşünce de geçmiyor aklımdan hiç. Artık blog, kendimi iyi hissettiğim zamanları bekleyecek.

Sevgiler...