18 Ocak 2007

Bilgi güvenliği endişesini ortadan kaldıran sır!

Akıllı pazarlama profesyonelleri için altından daha değerli şey nedir?

Hedef kitleye dair detaylı bilgi!

Ürün ve hizmetlerini satmak istedikleri kitleyi daha yakından tanımayı ve pazarlama stratejilerini de bu bilgiler üzerine inşa etmeyi doğru yol olarak kabullen her pazarlama profesyoneli, söz konusu bilgileri edinmek için çeşitli yollar dener. Şimdiki haberimiz bu yollardan birini anlatmıyor; tüketicilerin bilgilerini paylaşma noktasındaki endişelerinin ne yönde seyrettiğine dair ilginç bir haber var şimdi:

ABD kaynaklı bir araştırmaya göre internet kullanıcıları, özellikle kişiselleştirme odaklı fayda sunan online fonsiyonları kullanırken güvenlik endişelerini daha az hissediyormuş. Enid Burns'ün ChoiceStream tarafından hazırlanan raporla ilgili haberinde, kişisel faydalar sağlama ve önemli özelleştirme imkânları sunma şartıyla online platformların bazı demografik bilgiler toplamasından, internet kullanım alışkanlıklarını takip etmesinden rahatsız olmayanların oranının geçen yıla oranla yüzde 34 arttığı belirtilmiş.

Hülâsa;

"Beni al" diye bağırma. Deneyim yaşat ve fayda sun.

17 Ocak 2007

Bir gün her şey 'online' olacak!

Google, fiziksel reklam mecralarına da el atacakmış! Ben söyleyenlerin yalancısıyım; orijinal haberi buradan okuyabilirsiniz.

Google'ın patent başvurusunda bulunduğu internete bağlı akıllı billboard sistemi, halihazırda kullanılan AdSense benzeri bir mantıkla işletilecek ve billboard'lara yakın mağazaların reklamlarını, anlık değişebilecek içerik ve görsellerle, dinamik olarak yapacakmış.

Reklam ve pazarlama dünyasını önümüzdeki 10 yılda gerçekten çok büyük gelişmeler bekliyor...

14 Ocak 2007

Beko, YouTube ve TBWA...

Milliyet'in sitesinde rutin gezintimi yaparken bir haber doğal olarak gözüme çarptı: "Beko yeni reklamını önce You Tube'da yayımladı"


Nevin Donat tarafından hazırlanan haber özetle şu: TBWA, haftaya kanallara verilecek TVC'yi önce YouTube'a upload etmiş. Bu, Türkiye'de ilk defa bir tanıtım kampanyasının YouTube'dan başlamasıymış.


Hmm...

Önce link vermeden haberin tamamını, tek bir müdahalede bulunmadan buraya yapıştırayım dedim ama sağ olsunlar tüm portaller ucuz işgücüne sarıldıkları için bu haberleri yayına alanlar da özensiz şekilde metni duvar gibi dayamışlar. Küçük alıntılarla idare edelim.

TBWA Başkan Yardımcısı Ahmet Akın demiş ki: "Biz ajans ve Beko olarak internetin öneminin farkındayız. Geleceğin en önemli mecrasına öncelik vermek istedik."

Eklemiş: "Dünyada herkes You Tube'u konuşuyor. Çok hızlı, güçlü bir platform. Oraya yüklenen her mesaj başka hiçbir mecranın yayamadığı güçte. Bu güçten yararlanmak istedik. İlan vermediğimiz halde reklamı şimdiden bir günde 900 kişi izledi."

Hmmmm...

Entegre İletişim?
Düşüncelerim Beko, TBWA ve Sayın Akın'dan bağımsızdır, sadece beni tetiklediler, teşekkür ederim. Lütfen bu noktadan sonra söyleyeceklerimi bu kurumlar ya da kişiler üstlerine alınmasın.


Amiral gemisi TVC olan dönemsel reklam çalışmalarında, doğal olarak, aynı paralelde diğer mecralar da kullanılmalı; bunu hep söylüyoruz, artık herkes (umarım) biliyor. Yine de bir kez daha kabaca tekrar edelim:

- Hedef kitlenin dört bir yanını saracak şekilde mecralar seçilir.
- Tüm mecralarda aynı mesaj, aynı yaratıcı konsept çerçevesinde, birbirlerine paralel olarak hedef kitleye ulaştırılır.
- Mesajlar, yayımlandıkları mecraların dinamiklerine göre şekillendirilir.

Söyleyeceklerim de üçüncü maddeyle ilgili zaten.

YouTube'a reklam filmi koymak faydasız
Çekilen bir reklam filminin önce YouTube'a konulması, birazdan değineceğim istisnalar dışında entegre iletişimin internet cephesinde son derece faydasız ve önemsiz bir hamledir. Önce bu istisnalara değinelim de aradan çıksınlar.

Ancak şöyle bir TVC'nin önce YouTube'a konulması faydalı olabilir:

İstisna 1) Kitleler tarafından merakla beklenen ve/veya her halukarda çok büyük ilgi görecek bir reklam filmi. (Örn. Cem Yılmaz'ın yeni reklam filmi)

İstisna 2) Eşine ender rastlanan, "oha, çok güzelmiş, helal olsun be!" dedirtecek reklam filmleri. (Örn. Forward manyaklarınca senelerdir gönderilen tarzda reklamlar)

Şimdi de bu hamleye neden faydasız dediğimi açıklayayım:

1) YouTube, formu itibariyle, TV'den aldıkları klasik reklam mesajlarından sıkılan kitlelerin mecrasıdır.
2) Yukarıdaki istisnalar arasında da bile olsa bir TVC, eğer bir "zamanlar üstü bir viral başyapıt" değilse, TV'de yayınladıktan sonra YouTube'da ölür.
3) TV için yapılmış bir reklam filminin, özel bir tanıtım çalışması yapılmaksızın online ortamda büyük ilgi görmesi ve hatta fark edilmesi ihtimali neredeyse imkânsıza yakındır.

Peki, marka iletişimi ve reklam için YouTube'da neler yapılabilir? Bir kaç tespit daha yaparsak yanıt kendiliğinden ortaya çıkacak:

- YouTube, sektörümüz için bir "underground" iletişim mecrasıdır.
- Bu mecra, pazarlama jargonundaki "gerilla" ve "viral" terimlerinin en yakın dostlarından biridir.

Ha, Beko için yapılan bu hareketin bir zararı var mı? Tabi ki hayır. Bunun haber olacak kadar devrimsel bir hareket olmadığını düşünmekle beraber konuyla ilgili diğer sıkıntım, bir reklamcının "internete öncelik verdik" diyerek attığı adımın, reklam filmini internete upload etmesiyle sınırlı kalması...

Eminim bunun çok da mühim olmadığını reklam yaratıcıları da biliyor. Onlar biliyor, biliyor da umarım reklam verenler kampanyalarda internetin kullanılma biçiminin bu olduğu yanılgısına düşmezler...

Son bir-iki ekleme yapmadan edemeyeceğim: Beko 35 cm. reklam filmi özeline geri dönecek olursak, bu videonun YouTube'a konulması hadisesinin çeşitli yerlerde haber olması, zaten ajans tarafından geliştirilen stratejinin bir parçası; tanıtımın âlâsı... Bilinçli, planlı... İşte bu yüzden de videonun görüntülenme sayısı şu anda 4 bini geçmiş. Kutlarım...

Not: Nasıl bir evmiş ki o daracık bir WC'si ama metrelerce uzunlukta, L biçiminde bir koridoru var :)

07 Ocak 2007

E-posta veritabanınızı silin!

Pazarlama danışmanı Bryan Eisenberg'den dikkat çekici bir yaklaşım...

Peki bu uzman, gerçekten ne diyor? İlk ağızdan öğrenmek için buradan buyrun ve "Delete your e-mail list" başlıklı makalenin orijinalini okuyun. (İngilizce gerektirir)

"Benim her hafta/ay e-bülten gönderdiğim bilmem kaç bin kişi var" diyen meslektaşlara duyurulur...

06 Ocak 2007

Lastik Kartvizit :)

Bakın adamlar ne yapmış? Lastik kartvizit... Çekip esnetmedikçe yazanları okuyamıyorsunuz. Gayet yaratıcı ve farklı bir fikir. Tebrik ediyoruz...

Tebrikler Akbank'a ve ajansına...

Tutarlılık ve devamlılık için kendinizi tekrar etmeniz önerilmez ama çok beğenilmiş bir fikri ve uygulamasını biraz daha geliştirerek devam ettirebilir, hedef kitlenin doyum eğrisi tepeye ulaşana kadar her ne yapageliyorduysanız aynı yönde devam edebilirsiniz.

Bunun en güzel güncel örneği Akbank reklâmları...

Eski seriden daha da etkileyici, mesajını naif ve mütevazı biçimde veriyor. "Vay be!" dedirtiyor, takdir uyandırıyor.

Bir reklâmveren daha ne ister ki?

Akbank'ı da, ajansını da, prodüksiyonda emeği olan tüm çalışanları da kutluyorum canıgönülden...

Prens "içerik" nihayet kral oluyor...

İnternet uzayında küçücük bir gezegen olan şu naçar blogu ziyaret edenlerin nerelerden ve nasıl geldiklerine baktıkça bir kez daha anladım ki "içerik" denen şey nihayet kral oluyor...

Google devrimini kimse azımsayamaz! Çünkü Google, daha önce hiç olmadığı kadar bizi 'aradığımıza' odakladı ve o korkunç büyüklükteki İnternet uzayında bizi aradığımız içerikle kolaylıkla buluşturdu.


İnternette kim daha büyük?

Cevap basit: Bilgi, deneyim ve paylaşım neredeyse, orası büyük!

Bakınız Google o kadar içerik odaklı sonuçlar üretiyor ki, aradığınızı bulduğunuz yerler daha önce hiç görmediğiniz, bilmediğiniz yerler olabiliyor çoğunlukla...


Bu blogtan bir kaç örnek... İşte son 50 ziyaretçimden bazılarını buraya ulaştıran Google sorgulamaları:


(noktasına dokunmadan)


turkcell le ilgili reklam

makale iletişim

turkcell logosunu yok etme

algı yönetimi

sütü seven kamyoncu ekşi sözlük

türkcell le bağlan hayata reklam müziği

kurumsal pazarlama onemi

şirket yönetimi makale

Sırf bu sorgulamalar içinde üç tanesi arama sonunda birinci adres olarak burayı işaret ediyor...

Bloglar yüzyılımızın en önemli iletişim silahlarından biri oldukları kadar, aynı zamanda marka yöneticileri için kontrol altında tutulması neredeyse imkânsız birer saatli bomba durumundalar. Bir markayla ilgili bir şey arıyorsunuz, o markanın kontrolünde bir site neredeyse arama listesinde yok, ilk sonuçlar ise ya bloglar, ya forumlar ya da Ekşi Sözlük gibi platformlar.

İşin önemli bir diğer yanı da, ziyaretçilerin zaten bu tür platformlardaki özgür fikir, bilgi ve deneyimleri tercih ve talep ediyor olması. Yeni nesil arama harikası Google'ın da motivasyonuyla artık gerçekten de parası olanın değil, ilgili içeriğe sahip olanın kral olduğu bir İnternet uzayıyla karşı karşıyayız.

Sektöre de, bu değişen koşullarda durumu lehte kullanmak üzere yeni mesleki bilgiler üretme görevi düşüyor.

Şu anki savunma ve baskın atak silahı Gerilla Pazarlama:

- Kılık değiştir ve aralarına karış

- İstediğin yönde provoke et

Gerilla savaşı süründürür, büyük bir orduya karşı zafer kazandırmaz. Şükür ki şu anda pazarlamacıların karşısında organize bir ordu yok henüz. Şartlar eşit. Ancak yeni pazarlama teorileri üretmeye başladık bile...

Önümüzdeki yıllar ise çok daha zor olacak, emin olun!


Ee, ne diyorduk, içerik kral oluyor değil mi? Demek ki markaların altını - üstünü - sağını - solunu donatma, muharebe cephesini markadan uzakta tutma vaktidir.

Daha açık ve net know-how için lütfen profesyonellere danışın. Her aradığınızı bloglarda bulursanız biz işsiz kalırız değil mi ama?


05 Ocak 2007

Sokaktaki adamdan saha gözlemleri - II

» RAKI «

1) Bakkaldan "bir büyük" istediğinizde sorgusuz sualsiz Yeni Rakı alıyorsunuz. Bu ürün gamının 'default'u
Yeni Rakı...

2) Babalar, amcalar, kıdemli akşamcılar, yıllar yılı süregelen alışkanlıklarından yani Yeni Rakı'dan vazgeçmiyor; başka bir şey denemeye bile yeltenmiyor...

3) Mey'in diğer rakılarından Kulüp ve Altınbaş'ın kitlesi iyice azaldı gibi. Özellikle Kulüp'ü 60+, kararında
içen keyif adamlarının tercih ettiğini yakınen gözlemledim.

4) Genç kitleye rakıyı sevdiren ürün tartışmasız biçimde Efe Yaş Üzüm. Arada bir arkadaş meclislerinde
veya meyhanelerde rakı içen kadınlı erkekli genç kitle kesinlikle öncelikle Efe Yaş Üzüm istiyor.

5) Efe'nin 'daha kolay içimli olduğu' algısı, kadınların Yeni Rakı'dan ziyade Efe'yi tercih etmelerini
sağlıyor.

6) Mercan, Yeni Rakı'dan bir miktar kitleyi kendine çekmiş gibi görünüyor. Yeni Rakı'dan başka
alternatifler denemeye açık bu kitle genelde daha iyi bir sosyal sınıfa dahil, içki-meze dışında sofraya da çok önem veren, yemek kültürü gelişkin insanlar...

7) Fasıl ise Efe'nin karşısında gibi... Efe'yi seçenlerden bir bölümü Fasıl'ı da denemiş; kimisi arada sırada
Fasıl tercih ediyor, kimisi ise Fasıl'ın daha iyi olduğu kanaatine varmış.

8) Kara Efe diye isim yapan 3 kez distile rakıyı ise yine genç kitle denedi ve deniyor; fakat bu 3 kez distilasyondan beklenti "daha da kolay içimli, tereyağı gibi süper bir rakı" olduğu için, bu yanlış beklenti yüzünden ürün kendini konumlandıramıyor. (WYTINWYG / what you think is not what you get)

9) Çilingir, Ata, Burgaz sanırım yüzde birler ikiler içine sıkışmış vaziyetteler ve doğal olarak fikir
yürütebileceğim derecede gözlem verisine sahip değilim bu rakılar hakkında...


Pek Yakında: MEŞRUBAT / ALKOLSÜZ SOĞUK İÇECEKLER

Sokaktaki adamdan saha gözlemleri - I

» BİRA «

Efendim bazı gözlemlenebilir ve faydalı veriler elde edilebilir ürün gamları için bunca yıl yaşadığım deneyimler ve ister istemez yaptığım gözlemlere dayanarak küçük tespitler yapacağım ara sıra. Tüm bunların hiç bir bilimsel ve istatistikî değeri yoktur, böyle biline. Ancak yine de dikkate değer şeyler paylaşacağımı da biliniz :)

Bugünkü ilk konumuz Bira...

Sahaya gelince; küçük esnaf, eğer incelenecek ürün uygunsa, en şahane gözlem yeridir zannımca... Bira da bu uygun ürünlerin başında geliyor.

Efendim bu ilk araştırmamızda gözlem mekânlarımız, aynı zamanda alkollü içecekler de satan, yani eski alışalageldik tabirle aynı zamanda birer "Tekel Bayii" de olan kuruyemişçiler...

İşte hem gözlemlerim hem de kişisel deneyimlerimle yaptığım bazı tespitler:

(Bu tespitler içkili eğlence mekânlarını kapsamıyor; eve bira alan kitle üzerine konuşuyoruz)

1) Müşteri "5 bira verir misin?" dediğinde sorgusuz sualsiz Efes veriliyor. (Demek ki piyasanın 'default' birası budur)

2) Başka tercihleri illa ki belirtmek lâzım.


3) Tuborg, Efes'in alternatifi değil gibi... Efes içenler, arada sırada başka bir şeyler içmek isterlerse ya yine Efes'in Fıçı ya da Extra'sını, o da olmadı Miller'ı tercih ediyorlar. Küçük bir kitle de Efesçi olsa bile Extra yerine Kırmızı Tuborg'u isteyebliyor kimi zaman.


3) Tuborg'u sadık bir kitle tüketiyor. Fakat ürün konumlandırmasında karmaşa var. Esnaf abilerden Tuborg istediğinizde, "hangisi?" sorusuyla karşılaşmanız kuvvetle muhtemel. Zaten Tuborg istenince "kırmızı istiyor herhalde bu adam" zannı oluşuyor önce nedense esnafta. Yok, onu istemiyorsanız, Gold mu Pilsener mi istediğinizi açıkça ifade etmeniz gerekiyor.


4) Miller, su gibi içmeyen, içince de adam gibi bira içmek isteyen kitlenin birası gibi duruyor. Evde küçük arkadaş buluşmalarında, sarhoş olma amacı güdülmeyen biraraya gelmelerde tercih ediliyor kendini biraz çizginin üstünde gören kitle tarafından...


5) Becks kitlesini tam olarak çözebilmiş değilim. Vallahi renginden değil ama Carlsberg kitlesiyle az çok benzerliği olduğu kanaatindeyim.


6) Carlsberg Club Bottle tabir edilen yeşil şişelere erişim çok kolay değil, var ama her yerde yok... Biraz Miller kitlesi gibi iyi bira içmek isteyenlerin tercihi bence ama aynI zamanda bu kitle mümkünse illa ki Carlsberg istiyor. Bu kitlede de bir sadakât sezdim.


7) Corona'dan emin değilim. Yeterli veri yok.


8) Budvar ise "arada bir çeşni olsun"dan ötede değil düşüncesindeyim.


9) Marmara, Troy gibi biralar ise "8 bira fiyatına 9 alalım daha bir güzel olalım" zihniyetine hitab ediyor...

10) Tekel Birası ise apayrı bir case... Mey bu konuda iyi bir yeni çıkış yapmıştı markayı rölanse ederken. Bir tişört havucuyla interneti de iyi kullandı, genç kitleyi markayla yakınlaştırdı. Tekel Birası'ndaki o 'vintage' ve 'rafine' duygu nedeniyle hâlâ bu birayı ısrarla tercih eden genç kitlelere rastlamak mümkün... Zaten ürün konumlandırması da şöyle: "O, bazılarının birası"

Olur da rast gelen marka yöneticelerine, aslında gayet iyi bildikleri bir şeyi tekrar hatırlatma cüreti göstereyim izninizle:

"Ne olursanız olsun, sadece algılandığınız kadarsınız. Hepsi bu..."


Pek Yakında: RAKI


04 Ocak 2007

01 Ocak 2007

2007 mi? Yuh diyorum ben...


Uzay 1999 diye bir dizi izlerdik, zevkten geberirdik.

Ulan tam 8 sene geçti hâlâ şöyle bir ağız tadıyla uzay gemisi kullanabilmiş değilim.

Maya diye bir kadın vardı orda streç lateks kılıklı. O da yok meydanda...

Görenine hatırlayanına rastlamadım, hatırlıyorum diyen beri gelsin; bende bu Uzay 1999'un aile oyunu da vardı... Monopoly ve benzeri oyunlar gibi işte... Zar atttıkça oyun tahtası üzerinde ilerliyorsunuz, geldiğiniz karelerde ne deniyorsa yapıyorsunuz, kart çekiyorsunuz gerekirse; aha işte ondan.

Ayrıca parmak kadar çocukken hesap makinesiyle sürekli 2000 - 1974 işlemini yapardım ki göreyim o görkemli yaşımı 2000 senesindeki: YİRMİALTI.

Oha derdim; vay be... Kesin çoluk çocuğa karışırmıştım, kırmızı bir arabam olurmuştu...

Nah!

Uzay 99 bana tam 8, 2000 yılı ise tam 7 yıl uzakta....

Çoluk çocuk yok ama evliyim.

Kırmızı arabam yok.

Üstelik tam tamına 33 yaşındayım -ki 3 gün sonra 34'e basacağım-

Hayat böyle bir şey değil mi zaten? Gelecek hakkında hayal kurarken yaşadıklarımız işte...

Geride kaldıktan sonra, daha bu sabah gördüğünüz rüyadan bir farkı kalmıyor hayat boyu yaşadıklarınızın.

O halde bunca çaba ve kasma niye?

Hep derim, "hayat şimdidir..."

Mesela ben şimdi 6 bira şiddetinde alkollüyüm, çişim var, karımla başbaşa güzel bir yılbaşı geçirmenin mutluluğu içindeyim ve yılın ilk blog mesajını yazıyorum.

Bunlardan dolayı mutluysam hayat güzel demektir.

Ya sizin "şimdi"niz nasıl şu an?

Herkese mutlu "şimdi"lerle dolu bir yıl diliyorum efem...